İskeletimiz, dokumuzu yerden kaldırmak için var. Terimiz, soğuyabilmemiz için var.
İnsan her konuda aydınlanma yaşayabiliyor.
Yüz beşinci kat civarına gelince insan bu bedenin, bu koca bebeğin esiri olduğuna inanamıyor. Onu beslemek, yatağa yatırmak ve tuvalete götürmek zorundasın. Daha iyisinin icat edilmemiş olmasına inanmak istemiyor insan. Daha az ihtiyaçları olan, daha az vakit kaybettiren bir şey icat edebilirdik.
İnsanların neden uyuşturucu kullandıklarını anlamaya başlıyorum. Çünkü zamanın sınırlı olduğu, kanunlar ve emirlerle dolu ve mülkiyete dayalı bu dünyada insanların yaşayabilecekleri tek gerçek kişisel macera bu.
Sadece uyuşturucu ve ölümde yeni bir şeyler tecrübe etme şansına sahibiz ve maalesef ölümün hakimiyeti fazla kuvvetli.
Eğer kimse izlemiyorsa herhangi bir şey yapmanın çok anlamsız olduğunun farkına varabiliyor insan.
Çarmıha gerilme sırasında izleyici sayısı düşük olsaydı, olayı başka bir zamana ertelerler miydi, diye düşünmeden edemiyorum.
Menajerin haklı olduğunun farkına varıyorum. İsa'nın neredeyse çıplak olmadığı hiçbir haç görmedim. Hiç şişko bir İsa görmedim. Ya da vücudu kıllı bir İsa görmedim. Gördüğüm her haçta İsa, belinden yukarısı çıplak olarak bir kot markası veya erkek parfümü için modellik yapacak görünümde.
Menajerin hayat hakkında söylediği her şey doğru. Eğer kimse sizi izlemiyorsa, dışarıya çıkmanın bir anlamı yok. Pekala evde oturup otuzbir çekebilir veya haberleri izleyebilirsiniz.
Yüz onuncu kat civarında insan şunun farkına varıyor; eğer birinin video kasedi yoksa veya daha da önemlisi bütün dünyanın gözleri önünde canlı yayında geçirmiyorsa hayatını, o kişi yaşamıyor demektir.
O kişinin, kimsenin kıçına takmadığı, ormanda devrilen ağaçtan farkı yoktur.
Bir şeyler yapıyor olmanızın hiçbir önemi yok. Eğer yaptıklarınızı kimse farketmiyorsa, hayatınız koca bir sıfırdan ibarettir. Boştur. Anlamsızdır.
(syf- 143)
(syf- 143)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder