20 Ağustos 2008 Çarşamba

En büyük üç yapıştırıcı: Kan, hayal ve aşk.

İnsan bir yanı çıtçıtlı doğan bir ırk.
Çıtını başkalarının çıtıyla çıtçıtlayamazsa üşür. Fazla yaşayamaz ölür. Bu onu son derece romantik yapar.

Aslında ikiye, üçe, beşe bölünemeyen hiçbir şey bizi artıramaz. Tek başına kazanılmış her zafer, bize yenilgidir.
Belki de ben, sen, o; biz, siz, onlar birer mertebedir.
Ne bileyim belki de, benden onlara giderkenki tur rehberidir ruh.
Bu kolkola girip ‘we are the world' söyleyelim demek değil. Birimiz, önce kendimiz, sonra hepimiz için ortaya atmasa kendini, birlik olamayız değil mi?
Tuzluk gibi düşünün birliği. Tuzluğun içinde tuzlar. Birliğin içinde birler. Bugünkü konununsa sen mi ben miyle alakası yok. Bugün çıtçıtların günü. İnsanları birbirine yapıştıran şeyleri 3'e ayırma günü:
Kan, hayal, aşk.

Birinci yapıştırıcı: Kan.
Savaştaki kan değil. Barıştaki kan. Kanbağı. Aileler, akrabalar. O onu doğurdu, o da beni doğurdu çıtçıtı. Elimizin dilimizin en alıştığı çekirdek. Anne baba ve çocuklar. Bu çıtçıt, çıtçıtlandığı anda kaynar, derini söksen çıkmaz.
Onlar seni, sen olmadan çok önce sevmiştir. Seni dik durduğun zaman da, eğilip büküldüğünde de güzel bulurlar. Bir ömür görmeseler yüzünü unutmazlar, adını yanlış söylemezler. Bir gün aile kurmak istersen, ilk nasıl bir aileden geldiğin sorulur.

İkinci yapıştırıcı: Hayal.
Aklıma gelen en büyük örnek Atatürk. Biraz önce Tolga Örnek'in yapmış olduğu belgeseli izledim.Bir kez daha bir tek insanın hayal gücüyle, milyonlarca insanı nasıl birbirine yapıştırdığını gördüm.
Onları hayaliyle kendine çıtçıtlayıp, bir ağ yapmış.
Atatürk değilsen, özgürlük hayaliyle, savaştan bitmiş bir halkı daha güçlü bir savaşa güdüleyemezsin.
Hayalin, saltanatlığı cumhuriyete çevirmekse, Atatürk olman gerekir. En büyük harflerle, en okunur şekilde yazılman gerekir. Çaresizlikten güç alman ve ‘mutlu musunuz?' sorusuna, ‘mutluyum çünkü başardım' demen gerekir. Bence bütün okullarda bu belgesel gösterilsin. Hayat hayallerinin peşinden gitmekse, onun yolculuğundan daha büyük ilham düşünülmesin.

Üçüncü yapıştırıcı: Aşk.
Ah mon amour çıtçıtı! Çıtçıtlarken can yakan çıtçıt. Çıt diye kırıveren çıtçıt. Bir aşığın hormon kimyasına, körlüğüne ve ‘aşk için yapmayacağı şey yok'la ölçülen manevi kas kuvvetine bakarsak, düşer bayılırız.
O kulluğun, buyurganlığın, teslimiyetin en şahanesidir. Gözümüzü güzelliğe, kulağımızı şarkıya, tenimizi sıcağa açar.

İnsanlar aşkla yapışmak için ölürler.
‘I love you' yazan lovebug'larını açar, bilgisayarlarına virüs kaptırırlar.
‘Seni seviyorum'u klişe bulur, duyduklarında en beklenen bir sonla ölüp biterler. Birbirlerine çıtçıt gibi isimler takıp gezerler. Benim çıtım senmişsin derler.
İki aşık, kapalı bir parantez gibi sadece birbirine fısıldar.

İster başa dönün okuyun,

İster onlarla,

İster bunlarla,

İsterseniz bir tek onla olun.

Birincisi,

siz hep siz olun.

İkincisi,

şşşşşş sesi gelmeden

çıt sesini duymuş olun.

Amy Winehouse dinleyin=)

Hiç yorum yok: